2
1

2
1


2
ÇOCUK PSİKOLOJİSİ SORUNLARI
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1


2
1

2
GENÇLİK PSİKOLOJİSİ SORUNLARI
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1


2
1

2

BEYOĞLU BELEDİYESİ İLE BİRLİKTE GERÇEKLEŞTİRDİĞİMİZ MUTLU AİLELER MUTLU ÇOCUKLAR SEMİNERLERİMİZİ TAMAMLADIK.
1

2
1

.: KANSER VE TERMİNAL DÖNEM :.

Çağdaş tıbbın tüm bilimsel ve teknik olanaklarının kullanılmasına karşın, tedavinin başarısız kaldığı ve ölümün beklendiği terminal dönemde pek çok sorun yaşanır. Depresyon ve organik beyin sendromu başta olmak üzere, psikiyatrik bozukluklar ortaya çıkabilir. Ayrıca, hasta ve hasta yakınlarında kaygı, korku, kayıp ve üzüntü duyguları yoğun olarak gözlenir. Bu aşamada ciddi tıbbi ve psikososyal sorunlarla uğraşan hekim ve tedavi ekibini de ruhsal sıkıntı bekler. Hekim beklenen ve öğrenilen iyileştirici rolünü yerine getiremez. Bunun yerine hastanın ölümüne dek rahatlatılması ve destek tedavisinin uygulanması görevini üstlenir.

Gelişmiş ülkelerde yaşamları boyunca insanların 1/3'ü kanser tanısı alacakları ve bunların yarısının aktif tedavinin yaşamı uzatmayacağı bir evrede olacağı öngörülmektedir. Birçok yazar ölüme kadar geçen bu süreyi terminal kanser dönemi olarak belirtmektedir. Terminal kanser evresi günler ya da aylarca sürebilir. Fakat bu sürenin uzunluğunu yeterince ön görecek geçerli kriterler yoktur (Çölbay ve ark., 2005).

Terminal dönemdeki hastalara ileri düzeyde yardım sağlama amacıyla “hospice programları” ve “palyatif tıp” kavramları ve bunun yanında bu hizmeti veren merkezler geliştirilmiştir. Kanser hastalarının terminal dönemdeki bakımları temel olarak destek tedavisi hizmetlerinin düzeyiyle doğrudan ilişkilidir. Palyatif tıp'ta temel amaç hastalarının yaşam kalitesini arttırmaktadır.

Palyatif bakımın temel özellikleri:

•  Terminal dönemdeki kanser hastasına ve ailesine hizmet verilir,

•  Doktor, hemşire, psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve gönüllülerden oluşur,

•  Bakım devamlıdır,

•  Temel amaç hasatnın güncel belirti ve sıkıntılarının rahatlatılmasıdır (Özgüroğlu, 2004).

Terminal dönemdeki hasta hem tıbbi hem psikososyal açıdan çok daha özel bir bakıma gereksinim duyar. Terminal dönemdeki bir hasta için 3 nokta çok önemlidir.

Bunlar; ağrı yalnızlık ve izolasyondur. Terminal dönemdeki hastaların ve sağlık ekibinin en çok zorlandığı konu ağrı ve ağrıyla baş edebilmelidir. Ağrıya anksiyete, korku gibi duygusal sorunlar eşlik eder. Bu sebeple ağrı kontrolünde medikal ve psikolojik tedavinin bir arada sunulması önem taşır.

Yalnızlık ve izolasyon terminal dönemdeki hastayı en çok zorlayan diğer iki durumdur. Bu dönem sadece hasta için değil ailesi ve sağlık ekibi için de zor bir evredir. Hasta karşısında tıbbi olarak yapabilecekleri azalmış olan hekim bu çaresizlik psikolojisi içerisinde hastanın yanına gitmekte ruhsal olarak zorlanırken aynı zamanda farkında olmadan hastanın kendisini yalnız “terkedilmiş” hissetmesine yol açmaktadır. Bu evredeki hasta ile çok dikkatli ve özenli iletişim kurmak gereklidir. Terminal dönemdeki hasta ile konuşurken; konuşma içeriğinin aile ile birlikte belirlenmesine, kısa ve basit cevaplar verilmesine, umudun daima korunmasına çok dikkat edilmelidir (Peykerli, 2003).

Son günlerini yaşayan hasta ile iletişimde temel amaç kalan yaşam kalitesini yükseltmektir. Duyguların uygun şekilde paylaşılmasının sağlanması, kalan günler için kısa hedefli planlamalar yapmalarına yardım, geçmişin gözden geçirilip bugün yapılabileceklerin değerlendirilmesi, gelecekte onun adına neler yapılmasını istediğinin konuşulabilmesi yaşam kalitesini yükseltebilmek amacı ile gerçekleştirilebilecek eylemlerdendir (Terakye, 1994).

ÖZEL BİR KONU-ÖTENAZİ

Özellikle ağrı ve acının arttığı, hastanın genel durumunun bozulduğu geç evrelerde hem hasta hem aile, ölüm fikri ile istemese de yüzleşmek zorunda kalabilir. Hastanın mümkün olan en rahat biçimde son günlerini geçirmesi, ağrısının dindirilmesi bu dönemde tedavinin tek amacı olabilir. Kanser tedavilerinde hızla olumlu gelişmelerin olduğu ve yaşam kalitesinin önem kazandığı, ileri teknoloji kullanımının yaygınlaştığı günümüzde tıbbın çaresizce sadece destek tedavilerle zaman kazanmaya çalıştığı olgular da bulunmaktadır. Bu dönemde artık tedavi ekibi, aile ve hastanın birlikte, yaşam kalitesi kadar “ölüm kalitesini” ve “iyi ölümü” de konuşmasının gerektiği düşünülmektedir (Sales ve ark., 1991).

Sözlük anlamı ile “rahat ve ağrısız ölüm; tedavisi olmayan ve ağrılı hastanın bilinçli ya da istemsiz olarak yaşamına son verilmesi” olarak tanımlanan ötenazi; halen etik ve hukuksal sorunlara neden olmakta, gerek bilimsel gerekse de dini ve felsefi pek çok tartışmaya yol açmaktadır. Ötenazinin çeşitli biçimleri halen Hollanda, ABD gibi ülkelerde gerekli şartlar oluştuğunda uygulanabilmektedir. Örneğin; Hollanda için bu şartlar şu şekilde özetlenebilir: 1-Hasta kendi isteği ile dikkatle gözden geçirilmiş talebini kendi hekimine bildirmiş ve bu konuda ısrar etmiş olmalıdır. 2- Hasta düzelmesi mümkün olmayan dayanılmaz acı içinde olmalıdır. 3- Hekim ve hasta ötenazi dışındaki alternatifleri düşünmüş ve tartışmış olmalıdır. 4- İlgili hekim hastanın kayıtlarını incelemiş ve en az bir başka hekime de konsülte etmiş olmalıdır. 5- Ötenazi iyi bir tıbbi uygulama ile gerçekleştirilmelidir (İnceoğlu, 1996).

De Watcher (1989) ötenaziyi dörde ayırtmıştır: Aktif ötenazi doktorun hastanın isteği doğrultusunda aktif olarak ölüm işlemini gerçekleştirmesidir. Pasif ötenazi ise hayatı sürdürmek için gerekli yaşam destek tedavilerinin sağlanmamasıdır. İstemsiz ötenazinin tanısı da, koma durumundaki hastada yaşam destek sistemine son verilmesi olarak tanımlanmıştır. Son grubu ise Ötenazinin Gri Alanı olarak adlandırmış ve aktif ve pasif ötenazinin bir karışımı olarak betimlenmiştir. Örneğin yüksek doz ağrı kesiciler bir yandan hastanın ağrısını dindirirken bir yandan da solunum depresyonu yaparak hastanın ölümüne neden olabilirler. Bu durumda da ağrı ve acı çeken bir kişinin ilaç yan etkisi altında ölümünün kabul edilebileceğini ileri süren kişiler vardır.

Halen, Türk Ceza Kanunu'na göre ülkemizde aktif ötenazi uygulamak bir suçtur. Ancak yoğun bakım servislerinde beyin ölümü oluşmuş hastalarda hayatı sürdürmeye yarayan makinelerin kapatılması şeklinde uygulamalar yapılmaktadır (Akpir, 1994). Birincil hastalığın tedavisi mümkün olmadığında, hastanın yaşamını sürdürmek için suni solunum cihazı veya aletler gerekmekteyse, beyin ölümü oluşmuşsa bu hastalar için yaşamı uzatmak adına ortaya çıkan maliyet ve harcanan emek gerek hasta yakınlarını gerekse de bağlı bulundukları sosyal güvenlik kurumlarını güç duruma sokmaktadır. Bu durumda ötenazi düşünülebilmektedir (Akpir, 1994). Pasif ve istemsiz ötenazi uygulamaları için kararı öncelikle dikkatle gözden geçirmesi gereken kişi, doktordur. Hastanın durumunun tek bir doktor değil, bir nörolog, bir anesteziolog, bir dahiliye uzmanı gibi bir ekip tarafındna değerlendirilmesi ve beyin ölümünün belgelenmesi doğru bir uygulama olacaktır. Hastanelerin kendi içlerinde bu değerlendirmeyi yapacak tıbbi bir etik kurul oluşturmaları bu kararların daha netleşmesini sağlayacaktır. Alınan kararların mutlaka aile ile de tartışılması ger (Gerber, 1988).

Kişinin aktif ölüm hakkını kullanması ya da aile bireylerinin pasif ötenazi kararı alması durumlarında ahlaki, sosyal, maddi, politik pek çok faktör işe karışabilir. Geri dönüşümsüz böyle bir kararı uygulamadan önce mutlaka çok dikkatli bir değerlendirmenin yapılması gerekir. İstekte bulunan hastanın değerlendirilmesi, kişinin bu isteği tüm zihinsel faaliyetleri yerinde iken ve ruhsal açıdan da bir bozukluğu yokken aldığının ortaya konulması konsültasyon liyezon psikiyatristinin işidir (Özkan, 1993). 1986'da yapılan bir çalışmada 44 ağır hastadan 10 tanesi erken ölüm isteğini dile getirmiş ve yapılan değerlendirmede bu hastaların hepsinde ağır depresyon tespit edilmiştir (Brown, 1986).

Kanser hastalığının terminal evresinde olan kişiye bakım ve desteğin sağlanması, muhtemel kayıp ile ilgili duygu yoğunluğunu arttırarak aile üyeleri arasında iletişim zorluğuna neden olabilir. Hastanın ağırlaşan durumu ve yaklaşan ölüm aile bireylerinin farklı şekillerde etkilenmesine yol açar. Ölüm yaklaştıkça aile üyeleri de ana öncelikler ve varoluşun anlamı gibi sorunları irdelemeye, gelecek ile ilgili plan ve beklentilerini yeniden gözden geçirmeye başlar. Bu durum da bireylerde ciddi bir stres yaratır. Anksiyete, öfke, çaresizlik, inkar, suçluluk gibi pek çok karmaşık duygulanım ortaya çıkar (Kurt, 1995). Eğer hasta yakınları hastaları için yaşam destek sistemlerinden ayrılması kararını verme durumunda kalırlarsa stres daha da artabilir. Hastanın tedavisinden sorumlu hekimin hastanın durumunu net bir şekilde hasta ailesi ile paylaşması, onların kaygı ve endişelerini dinlemeye vakit ayırması, hekimin kendisinin ölmekte olan hasta ve ailesi ile çalışma konusunda deneyimli olması ya da yardım alması hem tedavi ekibinin hem de ailenin yararına olacaktır. Ortaya çıkabilecek çeşitli ruhsal reaksiyon ve etkileşimlerin anlaşılabilmesi ve uygun müdahalelerin yapılabilmesi için psiko-onkoloji ekibi bu grubun mutlak bir parçasıdır.

Psiko-onkoloji ekibi pasif veya istemsiz ötenazi kararı alınırken tüm detayları ile durumu değerlendirmek zorundadır. Bu isteğin arkasındaki gerçek neden nedir?, Hasta ailesi durumu net ve doğru biliyor mu?, Hayat değerleri nedir?, Ailenin bu konudaki istek ve tutumu nedir?, Hastanın daha önce bu yönde bir talebi olmuş mu?, Aile bunu nasıl karşılıyor?, Dış faktörler örneğin maddi durum bu kararı nasıl etkiliyor?, Ailenin içinde bulunduğu ruhsal durum nedir? Gibi soruların yanıtları net olmalıdır. Psiko-onkoloji ekibinin görevi, verilen kararın prosedürlerini yerine getirmek değil, her bireyin durumunu ayrı ayrı detaylı değerlendirmek, hasta ve ailenin bilgilendirilmesine yardımcı olmak, aile ve tedavi ekibi arasındaki işbirliğine katkıda bulunmak ve hasta için en doğru kararların alınmasına yardımcı olmaktır.

 












 
Haziran 2016
  Pzt     Sal     Çrş     Prş     Cum     Cts     Pzr  
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
12.06.2016 tarihinde etkinlik yok.


YETİŞKİN PSİKOLOJİSİ SORUNLARI





































İŞ YAŞAMI PSİKOLOJİSİ SORUNLARI








CİNSELLİK




















 
 

Sitedeki tüm yazılar Uzman Psikolog Alanur Özalp'e aittir. Tüm hakları saklıdır. İzin almadan kullanılamaz.